Yağmurlu bir gün, arabada giderken parlayan ışıkların bokehleri ve silecek izlerinin yarattığı soyut bir görüntüye denk geldim. Bu görüntü, bana ışığın ve suyun bir araya gelerek yarattığı mucizevi dansı hatırlattı. Yağmur damlaları, camın üzerinde birer ayna gibi parlıyor ve ışığı farklı yönlere yansıtıyordu. Silecekler ise bu ışığı daha da soyutlaştırarak, adeta bir ressamın fırçası gibi camın üzerinde izler bırakıyordu. Bu görüntü karşısında büyülendim ve bu soyut güzelliği fotoğraflamak istedim.
Yağmurlu bir akşam, trafikte kırmızı ışıkta beklerken camdaki yağmur damlalarına ve kırmızı ışığın yarattığı bokeh etkisine kapıldım. Bu soyut görüntü, adeta bir ressamın fırçasından fırlamış gibiydi. Kırmızı ışık, yağmur damlaları ve camın dokusu bir araya gelerek, gerçeküstü bir atmosfer yaratmıştı.
Kahve, karton bardakta ofis serüvenine eşlik ederken, içimdeki kıpırtıları uyandırır, hayallerimi besler ve yeni maceralara doğru yola çıkarır.
Tünelin karanlığında ilerlerken, önümde beliren ışıklar adeta bir dansa tutulmuş gibiydi. Odak noktası olmayan bu görüntü, soyut bir dünyaya açılan bir pencere gibiydi. Işık ve gölge birbirine karışarak, gerçeküstü bir atmosfer yaratıyordu. Tünelin sonu görünmüyordu ve bu da belirsizliğe dair bir his uyandırıyordu.